- DÜĞÜMLERİ ÇÖZMEK
- HALİN İÇİNDE HAKKI VE DOĞRUYU ARAMAK
- SEN O'MUSUN?
- DÜŞMANLA HALAY ÇEKMEK
- ÇÖLDE KAYBOLMUŞLUK
- GÖRÜŞ KESKİNLEŞMEDEN ÖNCE
- DAVA ADAMI OLMAK DEMEK
- İŞARETLER
- HANGİSİ HAKLI?
- İĞNE
- PASİF BİLGİ TÜKETİCİLİĞİ
- ZOR İŞLER
- NEYİN PARÇASI OLDUĞUNU BİLMEK
- GÜRÜLTÜ-LAZER-TOHUM-STRATEJİ
- ROMANTİK ETKİSİZLİK
- DİN KÜLTÜRÜ-DİNİ BİLGİ
- YÜZLEŞME YAHUT YÜZSÜZLEŞME
- TURNUSOL
- KAKAFONİ EŞLİĞİNDE RAKS
- DEVREDİLEMEZ SORUMLULUKLAR
- GEZİ NOTLARI -1-
- GEZİ NOTLARI -2-
- KILDAN İNCE KILIÇTAN KESKİN
- NE ZAMAN DOĞMAYI DÜŞÜNÜYORSUN?
- GÖĞSÜMDEKİ ÖKÜZ
- ŞAŞI BİR ŞAHİTLİK MESELESİ
- EN ACİL İHTİYACIMIZ NEDİR?
- BEŞ SAHNE TERAPİSİ
- SARI HAMSİ
- HAYALLERİNİZ VAR MI?
EN ACİL İHTİYACIMIZ NEDİR?
" Bir lahza susun ve birlikte düşünelim dedi derin ses. Olmaz dediler. Biz işin hakikatinde değil, konuşmasındayız." Hayata ilişkin bir sahih tercih, ufuk, derinlik, duruş ve tavır oluşturabilmek için; Bu konuda yapılan çalışma, tartışma, işbirliği ve kavgaların; sahih ve etkin olabilmesi için; Doğru bir başlangıç ve duruş noktası, eksen, bakış açısı ve derinlik belirlemek lazımdır. Buradan; iç ve dış bütünlüğü, çelişkisizliği, sürekliliği, çalışır olması, sahihliği, uyumu ve sistematiği olan bir süreç geliştirilmelidir. Aksi durumda kendimizi; körlerin fil tarifine benzer, üretimsiz, çatışmalı, verimsiz, etkisiz, uyumsuz bir israf sürecinin içerisinde bulur ve bunuda olumlayacak argümanlar geliştirmenin adına dava deyip, avunmaya çalışırız. Bu yazıyı okuyanların önemli bir kısmı bu süreci, din üzerinden yaşamaktadır. Bu durum da bize; din kavramının içerikleri ve fonksiyonları üzerinden, yeniden ve ciddi bir düşünme sürecini gerekli kılmaktadır. Bu yazıda, yeniden düşünme perspektifi ve usulü açısından bir başlangıç teklifine giriş yapılmasına niyetlenilmiştir. Düşünceler subjektif ve üzerinde düşünmeye davet hedefli baz bilgiler olarak değerlendirilmelidir. Bu konu hayatidir. Eğer üzerinde düşünülmez ve çalışılmazsa, dönüşün olmadığı demde, ciddi sıkıntılara maruz bırakabilir. Sahih kaynaklardan, yetkin bir akılla, bizatihi ulaştığımız sonuçların kabullerine bir şey demiyorum. Belki bu konuda, şu anki kabulümüzü oluşturan sürecin; temel kaynakları, usülleri ve kabüle esas hükümlerin hayat ile sağlamasının bir kez daha gözden geçirilmesi gerçekleştirilebilir. Yok eğer mevcut kabulleriniz oluşurken; sahihliğinden net olarak emin olmadığınız kaynaklar varsa; kabulleriniz aklınızla, sahih usullerle, hayatla ve özünüzle muhasebe ve teyid edilmemişse; bu durumda yeniden düşünmeyi ve muhasebeyi hararetle tavsiye ederim. Yıllar boyunca temel kararlarını verememiş, hala bunlar üzerinde konuşan; hayatı, fıtratı üzere inşa sürecine dahil olamamış olanların; behemehal, hiç düşünmeden, derin bir muhasebe ve gözden geçirme sürecini başlatmaları lazımdır. Bir başka ölçü de bütüncül tatmindir. Eğer buna da sahip değilsek, olmamızı sağlayacak bir perspektif, yol ve usul bulmak zorundayız. İnsanoğlu dünya boyutuna inzal edildi. Bu boyut bir fıtrata sahiptir. Bu dünya boyutunda bulunan her şeyin de bir fıtratı vardır. Her hangi bir şeyin fıtratı öncelikle, o unsurun varlık nedeninin ne olduğunu tarif eder, anlamlandırır. Daha sonra, ilgili unsurun varlık nedenini; hangi sınırlar, ilkeler, ölçüler, kriterler, hukuk, sistem, ilişkiler, kaynaklar, vb. dahilinde gerçekleştireceğini belirler. Bütün yaratılmış varlıkların, olguların, oluşların, ilişkilerin vb. yaratılış özellikleri, o unsurun fıtratıdır. Bir, fıtratına uygun olduğu oranda, tatmin içerisinde, bütüncül, güçlü, sürekli, tutarlı, etkin ve çatışmasız durumdadır. İnsan da ancak bu durumda diğer bütün unsurların fıtratına ve hukukuna uygun davranabilir. Buradan da barış doğar. Herşeyin bir fıtratı olduğu gibi, din kavramının da bir fıtratı vardır. Dinin alanı hayat, öznesi insandır. Dinin, hayatı; bütüncül bir biçimde ve kapsadığı herşeyin hukukuna ve fıtratına uygun inşa etmesi gerekmektedir. Bu nedenle dinin fıtratı ile insanın fıtratı birbirine özdeş olmalıdır. Çünkü insan iradi olarak hayatın tümüne müdahale edebilen tek yaratıktır. İnsan bu müdahalesini sadece karar ve davranışları/ameli ile gerçekleştirir. İnsanlar işledikleri ameller ile hayatın bütün alanlarını yapılandırırlar. Bütün sistemler, teknolojiler, disiplinler, süreçler, ilişkiler, hayat biçimleri, vb. insan davranışları ile ortaya çıkar. Burada önemli olan konu, insanların karar ve davranışlarının mahiyetidir. İnsan davranışlarının mahiyeti, hayatın mahiyetini belirler. Bu mahiyette; hayatı, ya inşa eder, ya da imha eder. Yaratılmışların hukukuna ve fıtratına; ya uygundur, ya da aykırıdır. Ya barış, ya da çatışma; ya adalet, ya da zülüm; ya tatmin, ya da hüsran ortaya çıkar. İnsanın bir davranış geliştirebilmesi için üç farklı bilgi kullanması gerekmektedir. Algıyı oluşturan bilgi, Mahiyeti belirleyen bilgi, Teknik bilgi. Mahiyeti belirleyen bilgi, "dini bilgidir." Bu bilgi, davranışın fıtratını belirleyen bilgidir. Dinin temel hükümleridir. Din kavramının sisteminde dört parametre vardır. En fonksiyonel olanı "dini bilgidir." Mutlak ve nispi otorite, Ritüeller ve ibadetler, Semboller ise diğer parametredirler. ( Bu konularda geniş anlatımı, insaenstitusu.com adresinde bulabilirsiniz.) Özetle; Dinin alanı hayat, öznesi insandır. İnsan hayatı, davranışları ile yapılandırır. Hayatın mahiyetini, insan davranışlarının mahiyeti belirler. İnsan davranışlarının mahiyetini belirleyen bilgi türü ise dini bilgidir. Bu nedenle dini olmayan insan ve dinin belirlemediği bir an ve alan yoktur. Zira dini bilgi, insan karar ve davranışının mahiyetini belirleyen bilgidir. İslam dini de, dinin fıtratına uygun olmak zorundadır. Kuran'ın bize anlattığına göre; "Yerlerde ve göklerde ne varsa, ister, istemez Allah'a boyun eğmiş, teslim olmuştur." Allah, insan içinde "din olarak teslim olmayı seçmiştir." Teslimiyetin fıtratı ise; "Allah'ın, insanları yarattığı fıtrat hükümleri" çerçevesinde olacaktır. Buna ilişkin bilgiyi, iradeyi, gücü, inancı elde etmek için rehberlik görevi Kitaba verilmiştir. Din olarak, Allah'ın, insanı yarattığı fıtratı seçilmişse; dinin fıtratına göre, insanın varlık nedenleri de, İslam Dininin vaz ettiği varlık nedenlerini oluşturmaktadır. İslam Dinin öznesi insan ve alanı Dünya hayatıdır. Kur'anda, insanın varlık nedenini ifade eden dört temel hüküm görmekteyiz. Allah, insana, yeryüzünde halifelik yetkisi vermiştir. Bu yetki, insanın, yeryüzüne iradi müdahale edebilmek imkanı ile temayüz etmiştir. İnsan yeryüzüne sadece karar ve davranışları/amelleri ile müdahale edebilir. Bu mecburi ve gayri iradi bir durumdur. Bu müdahalesi ile yeryüzünü yapılandırır. Davranışın mahiyeti, hayatın mahiyetini belirler. Diğer bir varlık nedeni ise "insanları ve cinleri yalnız Allah'a kulluk etmek için yaratmasıdır." Yeryüzüne karar ve davranışları ile zorunlu olarak müdahale eden insanın; Yeryüzündeki varlık nedenini gerçekleştirecek biçimde amel işlemesi gerekmektedir. Ayrıca ister, istemez Allah'a teslim olan tüm varlığın fıtratlarına uygun amel işlemek ve hepsinin hukukunu korumakta, insanın varlık nedenini gerçekleştirmesinin lazım şartıdır. Bunları sağlayabilecek dini bilgi ise varlığın yaratılış özelliklerini belirleyen ve bunlara uygun yaratan Allah'tan alınmak zorundadır. Bu nedenle sadece Allah'a kulluk etmek, insanın bir başka varlık nedenidir. Üçüncüsü ise "hayatı, ahsenü amel için yaratmış olmasıdır." Ahsenü amel, yaşanılan zamanda ve durumdaki koşullar dikkate alınarak, varlık nedenini gerçekleştirecek ameller işlenmesidir. Ahsenü amel için öncelikle Allah'ın bildirdiği anlam ve değer hükümleri çerçevesinde durumu okuyup, anlamlandırmak ve önceliklerin belirlenmesi mecburiyeti vardır. Daha sonra bu veriler dairesinde; Allah'ın vaz ettiği tüm hükümler esas alınarak hedefler belirlenir, kararlar alınır ve amel işlenir. Okumalar, kararlar ve yapılan işler; bir yönden insan fıtratının hükümlerine; diğer taraftan doğru iş yapmanın fıtratına uygun gerçekleştirilirse, bu ahsenü ameldir. Ahsenü amel, en doğru işlerin, en doğru biçimde yapılmasını ifade eder. Bu da insanın başka bir varlık nedenidir. Allah; "kiminiz, kiminize düşman olarak inin" hükmüyle birlikte; insan yeryüzünde bir savaşa taraf olmuştur. Düşmanı olan şeytan, takipçileri, taraftarları ve ekolüne karşı, kıyamete kadar savaşmak zorundadır. Yani insanın varlık nedenlerinden bir tanesi de savaşçı olmaktır. Özetlersek, insanın yeryüzündeki varlık nedenleri; Yeryüzü Halife'si olması ve yeryüzüne müdahale ederek yapılandırması; Yalnız Allah'a kul olması ve yeryüzünü Allah'ın hükümleri ile inşa etmesi; Bunun için bulunduğu her an ve durumda; en doğru işleri, en doğru biçimde gerçekleştirmesi; Bütün doğrulara savaş açmış olan şeytanla sürekli savaşmasıdır. Yukarıdaki dört varlık nedeni, insanın yeryüzü boyutunda yaratılışının nedenini bir bütün halinde tarif etmektedir. İnsanın varlık nedeni, yeryüzü hayatının anlamını tarif ettiği için; insanın hayatı boyunca aldığı bütün kararlar ve tüm davranışları bu çerçeve içerisinde gerçekleşmek zorundadır. Başka bir anlatımla; Müslümanlar için yeryüzünde yaptıkları herşeyin; varlık nedeninin bir fonksiyonu olmak mecburiyeti vardır. İnsanın bütün amaç ve hedefleri, bu nedenlerden doğan kök amaçlara ilişkin olarak belirlenir. Sahih bir hayat ve din tasavvuru geliştirmek için, buradan bir başlangıç yapılabilir. Bu başlangıç; amaçsız, anlamsız, fonksiyonel olmayan, etkisiz, üretimsiz, tatminsiz ve çatışmacı bir hayat ve din anlayışı yerine; sahih, bütüncül, etkin, üretken ve itmi'nana götürebilecek bir tasavvura vesile olabilir.
|
|
|